Ruhumu özgür bırakmanı ne çok isterdim. Belalar
okuyuşun hala kulağımda...
Biliyorum yanlıştım,
baştan sona. Senin değerlerin ki benimkinden, benimkiyse tüm sevdiklerimden
farklıydı. Oysa ben sizi hep aynı sevdim; siz beni çok severken de, ölmemi
istediğinizde de. Adımı silseniz de isimlerinizin yanından, ben her gece
sizlerin adlarınızı sayıyorum Tanrıya, dua ederken. Kendime değil ama size hep
dua ediyorum, hep edicem.
Beni affettiğini
duyabilmek isterdim; tek kelime etmeden, sadece senin konuştuğun ama sonunda
ruhumu azat ettiğin bir telefon görüşmesinde mesela. Yüzüme bakmasan da olurdu.
“Seni affediyorum, hakkımı helal ediyorum” demen bana mutlulukların en güzeli
olurdu. Bir başka hayatın var; beni anmadığım, ismimin yasaklı olduğu.
Kızmıyorum, hak veriyorum hatta. Ama bırak benimde bir hayatım olsun; eksik de
olsa, özgür bir hayatım olsun. Uçur ruhumu; ardından el sallamasan da, bırak
uçayım artık.
Bilemedim, bilsem de
değiştirebilir miydim; sanmıyorum. Ben buydum, senin istediğin olmayandım,
değiştiremediğindim. Neler hissettim de söyleyemedim; oysa ne isterdim seninle
uzun uzadıya sohbet etmeyi, senin istediğin olabilmeyi, gurur duyduğun olmayı.
Neylersin ki hayat istemediklerimizi verip, eğlenen; acımasız bir Tanrıymış.
Tövbe! Asla Allah’a karşı gelmem ama ya sen; beni değiştirmek için kaç kez
karşı geldin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder