Brindar kirim Xeribiyé.
Yeni öğrenmişti bu türküyü, zor olmamıştı ezberlemesi. Yaşı yediydi ama henüz
okula başlamamıştı, başlamakta istemiyordu. Gerçi annesi çok istiyordu oğlunun
okumasını; “oğlum doktor olacak, büyük adam olacak” dediğinde hoşuna gitmiyor
da değildi. Babası sürekli suskun ve kızgındı. Neye kızgın olduğu belli değildi
ya da kime ama hep aynı köşede oturup, sigara üstüne sigara sarardı.
Misafirleri olduğunda babasının yüzü güler geri kalan akşamlar-ki misafirin
olmadığı pek olmazdı- pek konuşmaz, erkenden yatardı.
Berivanlara koyunları
götürmüş şimdi geri otlatmaya çıkarıyordu. Memelerinin sancısı dinmiş koyunlar
mutluydular, kuzuları gibi kokuyorlardı. Türkü ne kadar dertli olsa da, içinde
garip bir sevinçle söylüyordu, söyledikçe sesi daha bir yükseliyordu.
Yedi kardeşin
altıncısıydı, kendinden küçük bir bacısı vardı beş tane de abisi. En büyük
abisinin oğlu kendinden büyüktü. İkinci abisini ise hiç tanımamıştı. Ölmemişti
ama yaşamıyordu da. “gitti” diyorlardı o kadardı. “gitti” abisi sadece bu
kadardı, birde ne vakit abisinden laf açılsa aile de derin bir sessizlik olurdu;
babası bir sigara daha sarıp hızla içine çekerdi.
Tüm kıyafetleri
babasının tütünü ve koyun kokardı. İki kokuyu da ayrı bir severdi.
Anası “berxikim” diye
severdi kendisini, anasının yanaklarını ıslatan öpmelerini çok severdi; hamur
kokardı elleri birde kına. Abileriyle pek bir diyaloğu yoktu, kendinden
büyüktüler yani abiydiler, kız kardeşi ise evdeki tek oyun arkadaşıydı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder