Translate

Bumerang - Yazarkafe

25 Kasım 2010 Perşembe

sona doğru...

   ...

 “Hangimiz için?” adam iyice sinirlenmişti. “Beni mi suçluyorsunuz yani?” yaşlı ve alımlı kadın ifadesizliğine rağmen gergince adama baktı ve: “kimseyi suçlamıyorum ama beni ilgilendiren kısmından bahsediyorum, lütfen daha fazla iğrençleştirmeyelim. Sohbetimiz burada bitmiştir” oysa adamın lafları daha bitmemişti ki beklediği tek bir cevabı dahi alamamıştı.

   Yaşlı ve alımlı kadın oturduğu yerden kalkıp adama gitmesini emreden bir nezaketle, adamın da kalkmasını bekledi. Adam kontrolsüz bir şekilde kalktı ama gitmek istemiyordu: “bir açıklama istemeye hakkım var öyle değil mi?” adamın sorusu üzerine yaşlı ve alımlı kadın adamın yüzüne baktı ve bu kez yüzünde okunabilen hiçbir ifade yoktu: “açıklamamı, anlamıyorsunuz öyle değil mi? Şuan hiç sırası değil. Sizi bir başka zaman ağırlamaktan mutluluk duyacağız ama bu gece için bu kadar yeter sanırım” ve adamın çıkmasını dahi beklemeden bürodan çıkıp salona yöneldi. Adam peşinden koşmayı düşündü ama bir daha salona giremezdi.

  Sokağa çıktığında, sokakların hala canlı olabileceği kadar erken bir saatti. Adamın en sevmediği saatlerdi bunlar; mutluymuş gibi yapan kalabalıklara tahammül edemiyordu. Katlanamadığı rol yapmaları mıydı yoksa gerçekten mutlu olmalarını m kıskanıyordu; daha önceleri de bunu düşünmüştü ve şimdi hiç sırası değildi. Ara sokaklardan bir an evvel eve ulaşmalıydı. Kahkahalar, birbirlerinin içine geçmek istercesine sıkı sıkıya sarılmış genç çiftler, mekânlardan taşan değişik tarzlı müzikler, yanıp sönen gözleri yakan parlaklıktaki ışıklı tabelalar, mendil satan çocuklar, çiçekçiler, kesik bir alkol kokusu ve yüksek sesli dedikoduları andıran bolca uğultu.

  Yol gittikçe uzuyordu ve adam sabırsız beynine uyum sağlayamayan ayaklarına hızlanmalarını emrediyordu. Bacak kasları yanıyordu ama adamın umursadığı tek şey eve ulaşmaktı, hem de hemen. Hızlı geçişlerde ki duygusal döngüleri, zihninde yanıp sönen tabelalara benzer düşünceleri oluşturup yok ediyordu. Yatağını düşündü, şimdi ilaç almadan uyuyabileceğini ve bir daha uyanmak istemediğini.

   Kadının sıcak simitle geldiği kahvaltılarını, kahvaltı sonrası kahve yapışını, sohbetlerini, paylaştıkları ve kesinlikle aynı paralelde titreşen düşlerini hatırladı. Gözlerinin sulandığını hissetti. Dışarısı göz yaşartan bir serinliğe sahipti ama burnunun üşüyor olması gözlerinin yaşarmasını açıklamıyordu. Kendine acıdığını hissetti. Bir an evvel insanların görmeyeceği bir yerlere doğru kaçmalıydı. Evine bir an evvel varmalıydı ve doyasıya gözleri yaşarabilirdi, bu da kaçırılmaması gereken bir harika andı. Ağlamayalı çok olmuştu ve rahatlatacak birkaç damla harika olabilirdi.

   Bir sevgilisi olmasını çok isterdi; sadece kendinin olan birini. Evde bekleyen birinin olması hiç bu kadar önemli olmamıştı. Omuzlarında ağlayabileceği bir inanmış yüreğe hiç bu denli ihtiyaç duymamıştı. Bunlar çaresizlik miydi yoksa en insancıl duygular mıydı, umurunda değildi; keşke gerçek olsalardı.

   ...

2 yorum:

  1. freud ekolünü mantıklı bulan biri olarak, pembe bir freud gerçekten güzel olur. seni de aramızda görmek isteriz lütfen yoruumlarını esirgeme

    YanıtlaSil