Kulaklığın müsade ettiğince sesi açmıştı, dışarıda kim rahatsız olursa olsundu. Arabanın sesini hala duyumsuyor muydu yoksa titreşimleri kafasında yorumladığından duyduğunu mu sanıyordu. Müziğin sapır etmesini istediğ kulaklarını; motor sesinden değil de hayatının bozuk melodisinden kaçırıyordu.
Telefonuna düşen mesajla aklına düşen; "eskiden telefonların kapalı olması ne güzeldi" düşüncesiyle çelişik, kapatamıyordu telefonunu. Umutla, öfke arasında gidip gelmeyi seviyordu; banka kampanyalarında ki hastalıklı şizofreniyi seviyor gibiydi.
Şarkılar hep aynıydı, farklı hikayelerinin ardından öğrenmiş olduklarıydı. Defalarca tekrarları dşnlemek; suskunluktan iyiydi. Kitap okuyamiyor, çoğu kez de okumak istemiyordu; pencereden dışarı boş boş bakmak iyi geliyordu. Sabit hiç bir nesne yoktu; kayıyordu şehirler, köyler, oralarda ki insanlar ve hayatları. Kimi kez yanan bir evin ışıklarında aileyi hayal ediyor, kimi kez ışıkları açık evleri sayıyor; bir yandan da neden hala uyanık olmalarını merak ediyordu.
Yol bitmesin istiyordu; gidilen yer değildi önemli olan, sadece gitmek istiyordu. Yollar da olmak, müzik dinlemek ve pencereden dışarıya boş boş bakmak istiyordu.
Yolculukta yalnızlık anlamını yitirip; acıtmayan bir format oluveriyordu. Bir otobüs dolusu yalnızla oluşturulan sosyal hayatı seviyordu; hastalıklıydı, hatta hastaydı ama kimin umrundaydı ki...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder