2 Haziran 2010 Çarşamba
parafin
Mumun alevini tutuşturacak ateşçiyi taşıyan el;elime değdiğinde;alev alırdı yüreğim,mum utanırdı benden;ateşçi kıskanırdı beni sönmek isterdi.
Eriyen mumla bir olur seni zikrederdik,yanan fitil değil yüreğimiz oluverirdi.
Sen,ellerin ve ateşçi.
Gözlerin,kristal şişelerde hapsolan meylerin davetkarlığıyla;tenimden kandırıp ruhumu,sana çekilirdi.Sende;sen olmak olurdu gaye,tende tuz,gözde sürme,yürekte aşk,elde yar eli olmaya meylederdi.
An olur sonumuz gelirdi;sen nefes alırdın kendimizi bulurduk,sen verdiğinde yok olurduk.An olur cennet bize gelirdi,hemen ardından cehennem.Ne farkederdi ki;sonumuz gömülmekse gamzene,öl derdik ölmek dilenirdik.
Senden bize her daim cennet bahçeleri kokardı,içimiz geçer isim icat ederdik;cennet-i ala,mukaddes-i fena, hayatul ebedi;hepsi ulaşılmaz hepsi şairane.
Ateşçi,elin ve sen.
Teninin beyazlığı aydınlatırdı tüm ışıkları,güneş senden utanır,ay olduğun yere uğramazdı.İçimiz geçerdi çıplak tenini düşündükçe;oysa ne aydık ne de güneş.
Sana yakışanı düşlerdik;çok düşbazdık ama kendimizi asla sana yakıştırmazdık.Buruk olur,ağlar;yine senli düşlerle avunurduk;çok avungandık.
Ellerin,ellerindeki ateşçi,ateşçiden tutuşkan biz...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder