Translate

Bumerang - Yazarkafe

19 Temmuz 2010 Pazartesi

öykünmek

   Adam her zamanki saatte geldi evine,her zamanki yoldan. Kapıdan girip,cd çalara doğru yürüyüp kaç akşamdır yaptığı gibi Ravel’ in cd sini takıp,yatak odasına geçti. Üstünü çıkarırken bir yandan da mutfakta suyu ateşe koyup tekrar odaya döndü. Banyoya gidip duşa aldı. Çıktığında makarna suyu kaynamıştı,makarnayı suya boşalttı saate bakma gereği bile duymadı,çünkü her zamanki gibiydi birkaç saniyeden pek bir şey olmazdı.


   Akşam yemeğinden sonra televizyona bir göz gezdirip,bir film izlemeye karar verdi ama sonra vazgeçti;içinden film izlemek gelmiyordu. Çalışma masasına geçti ve bir şeyler yazabilir miyim diye denemeye başladı. Kaç akşamdır yazamıyordu,belki de daha öncesinde de yazamıyordum fakat kendimi daha iyi kandırabiliyordum diye düşündü. Masadan kalktı,çay suyu koydu,bir sigara yakıp mutfak balkonundan dışarıyı seyretti. Aklına yine her zamanki gibi,eskiler eskiden gelip geleceğini tüketen anıları geldi,bu kez geceyi beklemeye niyetleri yoktu.

   Nasıl oldu da bu haldeyim,pandoranın kilit cümlesi söylenmişti,kutu açılmalı ne varsa can yakan ortaya dökülmeliydi. Neyse ki çay suyu imdada yetişti.

   İçeri geçti,pencere kenarına ve birkaç akşamdır yaptığı,üniversite yıllarında öğrenmişti bunu, üzere mum yakıp karşısında sakinleşmeye çalıştı. Nefesini kontrol et diye geçirdi içinden,derin nefes al ve üç kere de bırak. Mumun alevi adamın nefesiyle dans ediyordu daha doğrusu alev bundan pek memnun değildi çünkü her an sonu olabilirdi,alevin yaşamıydı alev için aslolan;yanmak!

   Etik değerlerine sıkı sıkıya bağlı olduğuna inanmıştı ya da inanmak kolay olandı,diğer türlüsü onu asosyal yapıyordu. Ne çok kişi çıktı hayatımdan diye düşündü bir an ve adlarını saymamak için aklına olmayacak şeyler getirmeye çalıştı;iyi ya da kötü fark etmezdi sadece herhangi bir düşünceydi şuan tek ihtiyacı olan.

   Belki bu kadar da katı olmasam şuan kapıyı bana açabilecek bir eş,makarnadan çok daha sıcak bir yemek ve mum alevi romantizmi simgeliyor olabilirdi,diye düşündü. Böyle düşününce ya kendine acıyor ya da kendinden nefret ediyordu,aslında kendine acıdığında da nefret ediyordu. Peki ya düşündüğüm gibi olmayabilir miydi;yani evet evli olabilirdim ama eve gelmemek için bahane yaratmak zorunda kalabilecek kadar mutsuz da olabilirdim,belki saçlarım dökülmüş ve sıcak yemek uğruna göbek yapmış ve suratındaki çizgilerin sayısı beş kat artmış olabilirdi. Bu bir kısa nefes aldırmıştı ama en nefret ettiği kendini avutmaktı,o en iyi bildiği yani kendini acımasızca eleştirmeyi daha çok seviyordu;bu beni güçlü kılar diyordu ama hiçte güçlü değildi.

   Çayını doldurmak için yeniden mutfağa gitti,bir sigara daha yaktı. Akşam hızla akıyordu bir şehirden özerk yalnızlıklara. Kimi bu yalnızlığa küçük kolonilerle direniyor,kimi meydan okuma gafletine düşüyordu;ben ikincisi olmalıyım herhalde diye içinden geçirdi. Oysa hiç biri değildi. O bambaşka bir marjinallik uğruna savaşan gözü kara ama bir o kadar plansızdı.

   Kağıt ve kalemini aldı; “yaz” dedi yüksek sesle. Ve yazdı,konu her gecekindendi kendine benzemesi muhtemel insanlara ibret kendi iç dünyasının yansımaları;biraz anı,aslında çokça anı ve biraz da seyreltik düş kırıntıları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder