Translate

Bumerang - Yazarkafe

20 Temmuz 2010 Salı

öykünmek(iki)


   Yazar olmak istiyordu ama yazmaya dair pek bir şey bilmiyordu,ve de kötü yazıyordu ama söyleyecek kimse yoktu,okuyan da. Kendi yazmak konusunda hep eksik hisseder ve bu eksikliği okuduklarıyla kapatmaya çalışırdı,iyi okurdu ama. Ülke ortalamasının hayli üstünde ve hakkı verilmesi gereken bir tek özelliği vardı;çoğu zaman cebindeki son parasını kitaba vermişti. Bir keresinde sevgilisiyle sinemaya giderken korsan kitap satan bir tezgahta uzun zamandır-ki asla hiçbir kitap tezgahını geçmezdi,her illegal satıcı onu tanırdı numarasını bilirdi- aradığı kitabı görünce beynine kan ya da oksijen gitmeyen biri gibi bulunduğu ortamı ne yaptığını,etrafındakileri ve tabi sevgilisini,kızla sinemaya gittiğini unutup,kitabı almıştı. Son parasıydı ve kıza bundan hayli zaman sonra bahsettiklerinde sinemanın kapısındaydılar. Kız;”sorun değil,bu seferlik benden olsun,hem hareketin çok hoşuma gitti,keşke bende senin gibi kitap aşığı olabilseydim” demişti ama kızın teklifini çevirmiş,elinde yeni alınan oyuncağı ile bir oğlan çocuğunun saadetiyle eve dönmüşlerdi,dönmek zorunda kalmışlardı.


   Kız ne mi olmuştu;o olaydan sonra değil ama o olaydan dolayı,başka bin türlü bahanelerle terk etmişti.

   Bir çay daha doldurdu,demlik akşam ocağa konur ve sanki 20-25 kişilik bir grup ağırlanacakmış gibi bolca çay demlenir ve gece yarısına dek ocağın altı sönmezdi. Tek zevkiydi ve bir de nargile keyfi vardı ama öyle her akşam falan değil,senede 10 yada 15 kez falan;çünkü formula1 izlemek en büyük zevkiydi,sırf bu yüzden eve bir nargile almış,yarıştan önce onu yakmak bir ritüel haline gelmişti,nadir yapılan ve kendince avunma ihtiyacı.

   Aslında o kadar da yalnız sayılmazdı;çokça arkadaş edinirdi ve hatta bir kız arkadaşı bile vardı ama sorun ne arkadaş edinmek ne de bir sevgilinin ardından sürüklenmek değildi. Sorun arkadaşlıklarını sürdürme derdiydi ve bir de sevgilileriyle ciddileşen her ilişkiden kaçmak için kapana kısılan bir hayvan ızdırabıyla etrafına zarar vermesiydi. Hayatından çıkan/çıkardıkları sürekli müdavimiydiler gecelerinin. Doğum sancısı misaliydi geçmişinden gelecek doğurma çabası,öylesi canını yakıyordu ki kimi geceler uyku hapı alıyordu.

   Ciddi bir ilişkiden neden kaçtığına gelince;kendini tanıyordu hem de çok kötü bir gerçeklikle. Kadınların ne istediğini çok iyi biliyordu,ve de istediklerini esirgemiyordu. Her kadında bambaşka biri oluyor,bambaşka kadınlarla olabiliyordu. Ama süre uzayınca gerçek kendini görmelerinden korkuyordu;ve bir bahane ama öyle saçma ayakları yere basmayan türden değil,gerçekten kızların istediği türden bahaneler var ediyordu. Öylesine inandırıcı olabiliyordu ki kızlar ne yaparsa yapsın ondan arta kalmış olmalarına rağmen nefret edemiyor aksine ondan hayranlıkla bahsediyordu,bu bir başka kızda işini kolaylaştırıyordu. Kolay değildi istediği,zor olması en büyük zevkiydi. En çok hangisi için uğraşmışsa bir tek o ismiyle anılırdı,diğerleri eski kız arkadaşım lakabından fazlaca ileri gitmiyordu.

   Kendini çözmeleri en büyük korkusuydu. Kendinden nefret eden “giz” leri vardı ve onunla mezara gitmeliydiler. Uzun bir dostluğu hiç olmamıştı bu yüzden bilmiyordu; bir gün anlatabileceği biri olacak mıydı? Dostlardan muzdaripti hayatı,kızlardan yana ise acılı. Vicdanı en büyük felaketiydi,mum ışığındaki gecelerinde,ya da kalemi eline aldığında her hangi birinden izleri belirten yazılar kağıtta belirdiğinde.

   Bir çay daha ve bu kez çikolata bir parça. En sevdiği şeylerden biriydi;çayla birlikte kurabiyeler,çikolatalar… Çaya şeker atmazdı,ihtiyacını zevkli bir hale sokmak daha cazip geliyordu,her akşam. Bazı gecelerse film izlerken cips;ketçaplı olanı en favorisiydi,ama kolayla arası iyi değildi,yani yine çay tek değişmeziydi.

   Her gece bolca okur,bolca su içer ve doğal olarak da bolca tuvalete giderdi...

1 yorum: