Translate

Bumerang - Yazarkafe

11 Eylül 2010 Cumartesi

bayramdı


   Sabahın dört buçuk beşi civarı iniyorum otobüsten; sokak köpeklerinden tırsıyorum, birde polislerden; köpek tarafından hiç ısırılmadım oysa ama çokça polis jopu yedim. İki elimde iki bavul, birde her hafta sonu beni otostoplara taşıyan; sırt çantam. Hiç taksiye binmedim, ya çok pintilikten ya da bir kaç adım mesafesine gece tarifesi ödeyemeyecek öğrenci bütçemden.
   Anahtarla açmıyorum asla kapıyı; sabaha karşı kimseyi korkutmamak için zili çalıyorum; yine korkuyorlar. Uykulu gözlerde sevildiğini görmek, birde tanıdık insanların kokusu, evin sana farklı gelen alışıldık yanlarına kısa bakışlar. Biraz havadan sudan bir sohbet; ardı sıra sorular, soruların tekrarları. Acele ile hazırlanan misafir yatağı; kendi evinde... Arabadaymışçasına zonklayan başı yastığa koyar koymaz uyuyorum.
   Fazla değil, üç yada dört saatlik uykudan sonra kalkıp kahvaltıya oturmadan AHMET KAYA açıyorum, binadakiler anlıyor ki ben gelmişim. Bir yandan kahvaltı hazırlayan, diğer yandan "göz aydınlığı" na gelen komşularla ilgilenen annemin ayakları yere basmıyor; yazık ne de mutlu şimdi.
   Bavulları direk banyonun önüne koymuşum; hepsi fazlasıyla kirliler. Ve bavullarda unutulmuş, utanç yüklü büyümüşlüğün simgesi prezervatiflerimi ilk kez ve de son kez buluyor annem; cüzdanımın yanına bozuk paralarımla birlikte bırakıyor, öyle utanıyorum ki; ama ikimizde yoklarmış gibi davranıyoruz. Yaşım on yedi, annem anlıyor; oğlu büyüdü. Yaşım henüz on yedi, ben anlıyorum ki; büyümüşüm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder