Translate

Bumerang - Yazarkafe

30 Aralık 2010 Perşembe

yeni bir öykü başlıyor

   Sigara dumanından yanan genzini rahatlatmak ve de yaşamaya mecbur bırakıldığı hayatına kısa bir mola vermek adına, rakı kadehine uzandı. Bir yudumla ağzını doldurdu ve yutmadan evvel birkaç saniye ağzında tuttu. Kadehi hemen yanındaki ufak tabureye koyup tekrar yüzünü sahneye döndü. Hiç kimse mahir’in rakı içtiğini görmemiş ve hiç kimse mahir’e herhangi bir nedenden dikkat etmemişti.

   Mahir gece kulübünde keman çalıyordu. Kemanı öğrenme nedenini unutalı çok zaman olmuştu, ama her zaman “iyi ki öğrendim bu meledi de birkaç kuruş para kazanıyoruz” derdi. Bey oğluna yolunu düşüren hayalleri peşinde geldiği İstanbul’da hayallerini yitirmesi olmuştu. Çok fazla hayali yoktu oysa ama düşlediği ne varsa, aklından geçmeyen bir hayatla takas etmişti hepsini.

   Şimdi sabaha kadar bir alkol kokusu eşliğinde, kendi gibi umutlarını yitirmiş, eğleniyormuş gibi yapanlara dertli nağmelerin en acıtanını veren olmuştu. Bazen öyle bir dertli tınıları yakalıyordu ki, salondaki kahkahalar kesiliyor ve herkes kemanın ağlayan namelerinde; hayatlarını, geçmişlerini ve de suskunluklarını sorguluyordu. Mekân sahibi mahir’i bu konuda özgür bırakıyordu; çünkü dertleri hatırlayanlara unutmaları için alkol gerekliydi, buda kazanç demekti.

   Mahir çalıştığı yere yakın iki sokak ötede salaş bir apartmanda iki ev arkadaşıyla aynı evi paylaşıyordu. Genelde gün doğumundan, gün batımına uyumak için kullandıkları bir yatakhaneydi burası. Ev arkadaşlarından biri travestiydi diğeri ise ona âşık olan ve mafya olmayı düşleyen psikolojik sorunlu biriydi. Travesti kendine şimal diyordu, sevgilisi ve de aynı zamanda pezevengi olan mafya özentisinin adı Yılmaz’dı. Gerçek adımıydı yoksa kendine mi öyle diyordu kimse bilmiyordu. Zaten buralarda kimse gerçek ismini kullanmazdı; hayatlarda gerçek olamayacak kadar karanlıktı.

   Mahir’de mahir’in gerçek ismi değildi. Düşlediği hayata yalanlarıyla ulaşabileceğini anladığında; ailesine yurtdışına gidiyorum demiş ve kendine mahir adını seçip İstanbul’da kaybolmayı umut etmişti. Annesine yalan söylemekten daha fazla kendini inciten, hayallerindeki yaşamı asla annesine yaşatamamış olmasıydı. Ve en büyük korkusu da sevgili annesini mutlu edemeden ölmesini görmekti. “Annem helal paramı yemeden ölmesin” tek duasıydı.

   Mahir; “herkes kendi hayatında bir devrimcidir” diyerek bu adı kendine seçmişti. Hayatında tek saygı duyduğu ismiydi. Bazen bu isim buralarda anılmamalı düşüncesinde kendine şimal’in bulduğuna benzer bir isim bulması gerektiğini düşünürdü de; çok geçti artık. O mahir olmuştu ve mahir kalmalıydı, devrim yapamasa da kemanıyla dertli yüreklerde ağlayabiliyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder