İçeride
uyuyan eşini düşünürken, kokusunu anımsadı bir an. Onunla uyuyor olabilmekten
vazgeçmiş, mutfak masasında yazmaya çabalıyordu. Karısının, yesin diye masa
üstüne dizdiği tabak tabak meyveye henüz el sürmemiş, sadece maden suyu
içiyordu.
Eve geldiğinde
eşi uyumuştu; “biraz hava alıp döneceğim” diyerek çıkalı kaç saat olduğunu o an
anlamıştı. Deniz kokusunu solumak için, herkesin evlerine çekildiği saatleri
beklemişti, her zaman ki gibi. Sokaklar boşken deniz tam olarak deniz
kokuyordu, yürürken birilerinin dikkatini dağıtmadığı anlarda doyasıya
izleyebiliyordu dalgaları. Ruhunu doyurmuş, karısının tadından mahrum kalmıştı;
olsundu, yazmak için iyi bir zamandı.
Güzel
bir hayat yazmak istiyordu, önceki yazdıklarından farklı olarak. Yazdıklarını yaşıyordu,
yaşadıklarını yazanlardan değildi. Bu nedenle özenmeliydi, gelecek henüz gelmeden,
parmaklarının ucundayken henüz, istediği şekli vermeliydi.
Yayınlanan
ilk iki romanı çok tutmuş, düşlediğinden daha fazla okura hitap edebilmişti.
Özendiği yazarlar misali, farklı bir tarz yaratmış; bu tarzın müptelalarını,
yeni romanlarının doğum sancılarına ortak kılabilmişti. Oysa güzel şeyler
yazmak istiyordu. Hayatın güzelliğini yazmak(yaşamak) istiyordu. Ama güzel
başladığı her roman, yolunu kendi bulmak isteyen dinginlenemez nehirler misali
yatağını kendi yaratıyor ve bu yazarın yazım tekniği oluveriyordu. Romanın
kendini yazdığı ve yazarın yazmak istemediklerini anlatan bir teknik.
Güzel
karısını düşündü yine. Altın sarısı saçlarını, mavisine bir isim veremediği
gözlerini, ve o teninin, ağzının, saçlarının bambaşka olan kokularını. Bunları
mı yazmalıydı? Klişe olmaz mıydı? Hem belki de sadece ona özel hisleri bir
başkası hissedemez ve istenilen etki asla oluşmayabilirdi. Yazmayacaktı.
İstediği
işi yapabilen; yani düşlediği yazar olabilmiş olan kendi düşlerini mi
yazmalıydı? Ne çok istekli vardı kim bilir; bir gün ünlü bir yazar olmayı
düşleyen? İyi de o kadar da, ilginç veya farklı değildi; öyle ya herkesin
düşleyebileceği kadar basitti.
Sahi ya;
geleceği yazacaktı, henüz olmamış olanı oldurtmak için.
Akademisyendi;
daha başarılı olan bilim insanı olmalıydı.
Harika
bir karısı vardı; mutluluğun asla tükenmediği ilk günkü şehvetiyle seviştiği
olarak kalmalıydı.
İstediklerini
elde ettiğinden mutlu olan; bu yüzden daha fazlasını istemeyen olmalıydı.
İstemeyen mi olmalıydı? İstemek yerine hayatın kendine iyi davrandığı
olmalıydı. İstemeyecekti; çünkü hayat her şeyi, o henüz eksikliğini hissetmeden
verecekti.
Sihirli kalemin sinirli halleriydi şu ana dek yazdıran. Artık hayatla uzlaşma zamanı gelmişti, belki de fazladan zaman da harcanmış olabilirdi. Şu saatten itibaren tek olay; yazılacak iyi bir gelecek tasarlayıp kaleme emretmekti
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder