Translate

Bumerang - Yazarkafe

2 Temmuz 2013 Salı

geleceğe ilişik mürekkep damlası

   İçeride uyuyan eşini düşünürken, kokusunu anımsadı bir an. Onunla uyuyor olabilmekten vazgeçmiş, mutfak masasında yazmaya çabalıyordu. Karısının, yesin diye masa üstüne dizdiği tabak tabak meyveye henüz el sürmemiş, sadece maden suyu içiyordu.

   Eve geldiğinde eşi uyumuştu; “biraz hava alıp döneceğim” diyerek çıkalı kaç saat olduğunu o an anlamıştı. Deniz kokusunu solumak için, herkesin evlerine çekildiği saatleri beklemişti, her zaman ki gibi. Sokaklar boşken deniz tam olarak deniz kokuyordu, yürürken birilerinin dikkatini dağıtmadığı anlarda doyasıya izleyebiliyordu dalgaları. Ruhunu doyurmuş, karısının tadından mahrum kalmıştı; olsundu, yazmak için iyi bir zamandı.

   Güzel bir hayat yazmak istiyordu, önceki yazdıklarından farklı olarak. Yazdıklarını yaşıyordu, yaşadıklarını yazanlardan değildi. Bu nedenle özenmeliydi, gelecek henüz gelmeden, parmaklarının ucundayken henüz, istediği şekli vermeliydi.

   Yayınlanan ilk iki romanı çok tutmuş, düşlediğinden daha fazla okura hitap edebilmişti. Özendiği yazarlar misali, farklı bir tarz yaratmış; bu tarzın müptelalarını, yeni romanlarının doğum sancılarına ortak kılabilmişti. Oysa güzel şeyler yazmak istiyordu. Hayatın güzelliğini yazmak(yaşamak) istiyordu. Ama güzel başladığı her roman, yolunu kendi bulmak isteyen dinginlenemez nehirler misali yatağını kendi yaratıyor ve bu yazarın yazım tekniği oluveriyordu. Romanın kendini yazdığı ve yazarın yazmak istemediklerini anlatan bir teknik.
   
   Güzel karısını düşündü yine. Altın sarısı saçlarını, mavisine bir isim veremediği gözlerini, ve o teninin, ağzının, saçlarının bambaşka olan kokularını. Bunları mı yazmalıydı? Klişe olmaz mıydı? Hem belki de sadece ona özel hisleri bir başkası hissedemez ve istenilen etki asla oluşmayabilirdi. Yazmayacaktı.
İstediği işi yapabilen; yani düşlediği yazar olabilmiş olan kendi düşlerini mi yazmalıydı? Ne çok istekli vardı kim bilir; bir gün ünlü bir yazar olmayı düşleyen? İyi de o kadar da, ilginç veya farklı değildi; öyle ya herkesin düşleyebileceği kadar basitti.

   Sahi ya; geleceği yazacaktı, henüz olmamış olanı oldurtmak için.
   Akademisyendi; daha başarılı olan bilim insanı olmalıydı.

   Harika bir karısı vardı; mutluluğun asla tükenmediği ilk günkü şehvetiyle seviştiği olarak kalmalıydı.
İstediklerini elde ettiğinden mutlu olan; bu yüzden daha fazlasını istemeyen olmalıydı. İstemeyen mi olmalıydı? İstemek yerine hayatın kendine iyi davrandığı olmalıydı. İstemeyecekti; çünkü hayat her şeyi, o henüz eksikliğini hissetmeden verecekti.

   Sihirli kalemin sinirli halleriydi şu ana dek yazdıran. Artık hayatla uzlaşma zamanı gelmişti, belki de fazladan zaman da harcanmış olabilirdi. Şu saatten itibaren tek olay; yazılacak iyi bir gelecek tasarlayıp kaleme emretmekti

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder