Nasılsa bir noktadan konuşmaya başladık. Hani o anlarda havadan,sudan başlayan konuşmalarla ısınılan,varılmak istenen noktadan başladık. Belki de bizi birbirimize yakınlaştıran;toplumdaki yerleşik rutinliğe inat benzer radikal yakınlığımızdı. Bana; etrafımda onca kız varken neden yalnız olduğumu sordu. Bende onun beklediği cevabı biliyormuşçasına- uzun ve teferruatlı- beklediğim insanı tarif edip,bulana kadar bekleyeceğimi söyledim. Belki burası biraz alışıldıktı fakat bende aynı soruyu yönelttim. Konu rahat bir seyirle derinleşti.
Zaman o denli hızlı akıyordu ki ben bu cennete yaptığım ziyaretin bitmemesi formüllerini arıyordum. Ne an zaman kavramına takılsam;cehennem de buluyordum yanan bedenimi. Hala gizleyemediğim tedirgin halim geçmemişti;beni de diğerleriyle,diğerlerinin elde etmek istedikleriyle aynı noktada algılayabilme ihtimalinin varlığı daha bir geriyordu beni. Bir savunma cümlesi dahi-pek nadirde olsa-kendime olan saygımı yok ediyordu.
Bu yalnız kalmalarımızı daha bir istekle ve daha fazlalaştırarak devam ettirdik. Artık hayat çok farklıydı gözümde ve sanırım onun içinde. Daha bir güzel buluyordum yaşamı. O benim için;ulaşıldığında alınacak hazların en büyüğünü yaşatacak idealim ve amacım oluyordu. O’nu hayatımın merkezi yapmıştım adeta,hayatım O’nun etrafında ve O’nun için devam ediyordu. Hayranlığım her gün daha bir artıyor,daha bir anlamlandırıyordum O’nu.
Fakat rahatsızlık duyduğum,ihmal edilmez bir nokta vardı. Hala statümüz belirlenmemişti;soranlara “birlikte olduğum biri yok” cevabını veriyorduk ikimizde. Arkadaşlarla iken diğerlerinden farksız iki yakın arkadaş oluyorduk ve bu beni çok rahatsız ediyordu,sanırım O’da rahatsızdı bu durumdan. Bu sorun O ’nunlayken beni boğan tek ve en büyük problemim olmuştu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder