Akşam eve geldiğinde içinde bir huzursuzluk vardı. Nedenini biliyordu ama düşünmek istemiyordu, telefonu eline alıp numarayı çevirdi ve beklemeye başladı. “efendim” dedi kadın ve sonra adam daha konuşmadan “nbr ya? Ne zamandır aramaz oldun, özlemiştim seni.” Daha sürdürmeye niyetliydi konuşmayı adam araya girdi: “bana gelebilir misin?” ve daha cümlesi tamamlanmadan kadın adeta çığlık atar gibi: “saçmalama bu saatte mi? Delirdin mi yoksa, yoksa bir şey mi oldu?” kadın telaşlıydı artık. Adam gayet sakin: “hayır ya, bir şey yok. Bu gece gel diyecek kadar salak değilim. Yarın sabah kahvaltıya gelir misin?” telefonun ucundaki kadın nefesini bırakırken inledi ve adama inanmayan bir tonla: “sen çalışmıyor musun yarın, hasta falan mısın? Bak önemli bir şey varsa gelirim hemen?” adam, gülümsedi, ilgi hoşuna gitmişti. “hayır bir şey yok, onca zaman çalıştım biraz dinlenmeye ihtiyacım var, yarın gel de güzel bir kahvaltı yapalım laflamaya ihtiyacım var” dedikten sonra kadının onaylamasıyla içi rahatlamıştı.
Kadın, adamın uzun zamandır tanıdığı her hangi bir cinsellik ya da kadın ve erkeğe dair bir ilişkinin olmadığı bir birlikteliğiydi. Birbirlerini ruh eşi diye nitelendirirlerdi, aslında bu tanım bundan üç yıl evvel kadının bir başkasıyla evlenmesiyle şekillenmiş, daha doğrusu itiraf edilemeyen bir gerçeğin dönüştürülmüş haliydi. Yine de adamda kadında sohbet etmeye bayılırlar ve saatlerin nasıl geçtiğini anlamadıkları bir transa kapılırlardı başbaşaylarken.
Adam kadının gelmesine yarım saat varken kalkmış, duş almış şimdi mutfakta kahvaltı hazırlıyordu. Kapıyı açarken adam, hayatta birilerine değer vermenin ve değeri hissetmenin ne demek olduğunu hissederek mutlu bir an geçişi yaşadı. Kadın: “bak sana ne yaptım” deyip, elindeki bir kavanoz incir reçelini havada şöyle bir salladıktan sonra, adama sımsıkı sarıldı, adamda ona. Uzun yıllardır birbirini görmeyen sevdalıydılar sanki.
Kahvaltı havadan sudan, daha çokta kadının evlendikten sonra ihmal ettikleri ilişkilerinden bahsetmekle ve adamın iğneleyici sitemleriyle sürdü. Kadın: “evet anlat bakalım, işe gitmeme ve beni buraya kahvaltıya çağırtan sorun ne?”
Adam çayını doldurdu, kadının bardağını da. Birer sigara yaktılar ve adam içinde bulunduğu durumdan bahsetmeye başladı. Yine ilaç kullandığından, mutsuzluklarından ve de hepsinden önemlisi, eski kız arkadaşının dönüşünden ve de elbette liseli kızla olan birlikteliğinden bahsetti. Kadın hiç lafa girmeden dinledi, dinledi. Bir ara laf liseli kızla olan kısma geldiğinde kadının yüzünde belirip kaybolan bir değişiklik olmuştu, adam benden iğrendi mi diye içinden geçirmeden edemedi. Ama emin olduğu kadının kendine olan inancı ve yapmışsan bence bir nedeni vardır diyen anlayışıydı.
“peki mutlu musun, pişman mı?” , “bilmiyorum” dedi adam. Sorunda buradaydı, ne olduğunu nasıl çözüm bulacağını bilmiyordu. Kadın: “benim için senin nasıl hissettiğin, her şeyden önemli” dedi ve lafa okşayıcı bir tonla devam etti; kız kendi ayaklarıyla dönmüştü, diğeri eninde sonunda böyle bir macera yaşayacaktı ki adamla olduğu için şanslı olmalıydı, daha kötüsü de olabilirdi, ikisinin aynı zamanda olması pek iyi değildi ama oda hayatın bir sürpriziydi demiş ve ardından yüzünde beliren çapkın bir gülüşle bir erkek daha ne ister, ayrıca kızlara özenmedim de değil hani diye devam etmişti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder