Translate

Bumerang - Yazarkafe

23 Mart 2013 Cumartesi

zamandan fazla bir an


   Elinde üç yıl önce hediye ettiğim kupasıyla kahvesini içerken, yağan yağmuru izliyor cam kenarında. Camdan akıp giden her damlanın uzunca asılı kalmak istediği yüzünün yansımasında, ilk gün ki aşkımla, ben de onu izliyorum.

  Bir ara onu izlediğimi farkedip bana dönüyor, yüzünü aydınlatan bir gülümsemeyle "seni yakaladım" der gibi bakıyor bana, gözlerinin içine dalıp gidiyorum; o güldükçe ben yeniden doğuyorum hayata.

   Anı bozmasın kelimeler diye, sadece elini uzatıyor; elini tutmamı istiyor, tutuyorum ellerini. Eli kahve kokuyor, sıcak ve sevgi yüklü. Çekiyor beni, kendine doğru; sarılmamı istiyor ve sarılıyorum bende, omuzunu açıkta bırakan bluzundan tenini kokluyorum. Gençliğindeki gibi kokuyor hala, gençliğimdeki gibi tahrik edebiliyor beni. Burnumu saçlarına gömüyorum, dudaklarım çıplak ensesinde; ılık ılık öpüyorum, incinmesinden ürker gibi usulca.

   Kollarımı bir polar gibi sarıyor kendine, üşüyorum ört beni der gibi. Sımsıkıyız şimdi. Bedenim bedenindeki, aşina olduğu, her kıvrımı yeniden keşfediyor sanki.

   Yağmur gibi kokuyor, yeni bir yaşam gibi, dağ menekşesine yeni düşmüş çiğ misali. Sımsıkı sarıldığım göğsünde, kalbinin atışlarını dinliyorum; zikrediyorum ritminde.

   Cama vuran damlalar daha bir uzun kalıyorlar, bizi izliyor ve bizi kıskanıyorlar; hissedebiliyorum.
   Ağzının nemi, uyarıcı bir kafeinle demlenmiş; sınıyor irademi. Dudakları düşüyor aklıma ve ağzının içi olmak istiyorum şimdi. Milyon kere öptüm belki, milyon kere daha öpebilirim hani.

   İlk öpüşmemiz de ki acemiliğim geliyor aklıma, gülümsüyorum; hissediyor gülümsediğimi. Başını hafifçe bana döndürürken, kulak memesi denk geliyor dudaklarıma. Belli; "neden gülüyorsun" diyecek. O sormadan kulağına fısıldıyor, kendimden bile gizlemek için olanca sessizliğimle. O da katılıyor gülüşüyle, gülüşüme. "Hep acemi kalsak" diyorum, oysa ilk günkü heyecanım hala içimde.

   Hiç bilmedim hangi kokuyu kullandığını, hatta bir şey kullandığından bile emin değilim. Sanki kokusu, tek onun; sanki bu kokunun adı sadece O.

   Yanağını, kulaklarına fısıldayan dudaklarıma yaslıyor; ılık ılık akıyorum ona. Sıcak teni, buram buram hayat kokuyor; hani karlar erimiş de kardelenler boy vermiş bir dağ esintisi misali ya da deli bir çağlayanın akarken havaya bıraktığı su zerreciklerinin tarifsizliği gibi, kokluyorum her güzelliğini.


   An, donup kalmıyor; zaman o ana sığmıyor. Yaşlanıyoruz belki ama yaşlanmanın en güzel halini yaşıyoruz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder