Translate

Bumerang - Yazarkafe

2 Ekim 2010 Cumartesi

bir mumla tutuşturmak; bir diğerini...

   Yatakta doğruldu, kalbi deli gibi atıyordu; korku değildi kalbinin delice atmasına neden olan. Uyarılmıştı, hem de uzun zamandır olmadığı kadar. Erkekliğinin sertleşmiş hali canını acıtacak kadar uyarılmıştı. Canı delice sevişmek istiyordu, çok az anlarda bu kadar şehvet hissettiğini anımsadı. Kıza sokulabilir ve sertliğiyle kızı uyandırıp, delice sevişebilirdi; daha önce defalarca yapmışlardı ve kızda hoşlanıyordu ya da başka bir kız mıydı hoşlanan hatırlayamadı, zaten önemi de yoktu; çünkü istemiyordu. Bu kadar uyarılmasına neden olan kızın bedeni ya da kokusu değildi; kadını görmüştü rüyasında.

   Kadınla olan sevişmeydi, adamı bu kadar uyaran ama seviştikleri kısmını hatırlamıyordu. Ama seviştikleri hissi vardı içinde ve vücudunun sertleşen yerlerinde. Kadını düşününce birden şehvetini kaybettiğini ve kamışının sertliğini yitirdiğini fark etti. Bir an ağlamak istedi, boğazı yanıyordu. Kendi halini düşünüp tebessüm etti; adet dönemindeki kadınlar gibi sinir geçişleri yaşıyorum düşüncesiydi o an gülmesine neden olan.

   Ne çok arzulamıştı kadınla birlikte olmayı; oysa kadınla hiç birlikte olmamış ve hatta kadına seksüel her hangi bir arzu dahi duymamıştı. Ara sıra sohbetlerinde: “biz evli olsak…” gibi hayaller kurduklarında ya da birlikteliklerinden olmasını arzuladıkları kızlarından bahsederken; karı kocayı oynuyorlardı ama cinsellik yoktu. İkisi de bundan çok zevk alırlardı ama aldıkları zevk farklıydı, adını koymadıkları farklı bir zevk.

   Bir keresinde, adam: “seninle sohbet ederken beyninle sevişiyormuşum gibi haz duyuyorum” demişti kadına, hemen pişman olmuştu. Kadın adamın beklentisinin aksine kızmamış, hatta bunu bir iltifat olarak kabul etmiş ve hoşlanmıştı da.

   Yanında uyuyan kıza baktı, artık şehvet hissetmiyordu: “beynin bir başkasıyla, bedenin bir başkasıyla mı olacak. Bunu senin hayata yüklediğin anlam, bumu istediğim?” sesli düşünmüştü ama kız uyanmamıştı. Sesinin beyninin dışında kendiyle sohbet etmesi etkiyi arttırmıştı. İyice uykusu kaçmış, morali bozulmuş ve kendini çok kötü hissetmeye başlamıştı.

   Mutfağa gitti, bir sigara yaktı, çay içmek istedi ama hazırlamaya erindiğinden; vazgeçti. Sandalyeye çöktü ve derin nefesler çekti sigarasından. Kadın gözünün önünden gitmiyordu, keşke bedenini de görebilseydim, keşke gerçekte yapamadığımız şeyi yapabilsek; deliler gibi sevişebilseydik diye düşündü. Sonra kadının yokluğu, aslında evli olduğu ve daha bir çok olumsuz düşünce neden hayatında “keşke” lerin bu kadar fazla olduğunu anımsattı.

   Işığı bulmak için, ateşin etrafında dönen pervaneye benzetti kendini; oysa ne ateşe gidecek cesareti vardı ne de ışığa olan özleminden vazgeçebiliyordu. Hep bir arayış haliydi; bir bedenden ötekine, bir anlam yanılsamasından başka bir aldanmaya.

   Aldanmak; içinde aldatılmayı barındıran olumsuzluk haliydi. En kötüsü insanın kendini aldatması; hayata katlanabilmek adına aldanmaya ihtiyaç duymasıydı. Neydi hayatın anlamı; hayatın bir anlamı var mıydı ya da olmak zorunda mıydı?

   “bunları düşünmeye devam edersem, sabaha dek uyuyamam; kısır bir döngü. Uyu git ve lanet yatağında uyu” sandalyeden kalktı, sigarasını akşamdan kalan çay bardaklarından birinin içine atıp banyoya gitti. Rutine bağladığı gibi işeyip, elini yüzünü yıkadı ve kokuyla kızı rahatsız etmemek için gargara yaptı; uyku ilacını görünce onsuz uyumaya çalışmanın gereksiz bir çaba olacağını düşünüp, tereddütsüz bir tablet alıp, yatağa kızın yanına döndü. Kıza sokulmadı ve hatta dokunmamak ister gibi yatağın uzak ucuna yattı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder